11 Eylül 2011 Pazar

"Kabak benim basima patladi" nereden geliyor?

Bu deyim de Osmanlı zamanında vukuu buluyor."Daha afyonum patlamadı" yı açıklarken afyon kullanımının yaygınlığından bahsetmiştim.Bunun yasaklandığı dönemde ise kıraathaneler ansızın denetlenir, ani baskınlar yapılırmış.O arada tütün kullanırken yakalanmamak için; Kıraathanenin kuytu köşelerinde gizlice içebilmelerini sağlayan bir yöntem bulmuşlar.Kabakların içini oyup, fanus şekline getirdikten sonra, tütün kullanacak kişi bu fanusun içine dumanı doldurup,kafasını içine sokarmış.Ardından da kabağı masanın üzerine test çevirip, dumanın dışarı yayılmasını engellermiş.Bir çok kabağın kullanıldığını düşünürsek; başkasının kabağını kullansa bile, kabak başında yakalanan kişi ceza aldığından "kabak benim başıma patladı" diye tabir edilirmişşşş

9 Eylül 2011 Cuma

"Daha afyonum patlamadı" deyimi nereden geliyor?

Bildiğiniz üzere Osmanlı'da afyon kullanımı çok yaygın.Millet bütün gün afyon çekip, kafa bi dünya dolaşıyormuş.Eee ramazan ayında ne yapacaklar? Bir yanda bağımlısı oldukları afyon, diğer yanda oruç...Ne sakalı keserim, ne bıyığa dokunurum diyenler bi yöntem buluyor.

Malumunuz mide de selüloz sindiren enzim bulunmuyor.Dolayısıyla demiri bile eritebilen mide asidi, bitki çeperi içeren ürünleri sindirmekte zorlanıyor.Abiler de üzüm yaprağının içine afyonu sarip, sahurdan önce bütün yutuyorlar.Uyandıklarında ise mide ancak üzüm yaprağını sindirip, afyona ulaşmış oluyor ve afyon direk mideden kana karışıyor.Böylece teknik olarak hem oruçları bozulmamış (teknikten kastım, en son yemeği sahurda yemiş oluyor) hem de kafa bi dünya dolaşmış oluyor.

28 Temmuz 2011 Perşembe

eski sevgili

Yine bir Cumartesi akşamı...İstanbuldaki bir çok gencin yaptığı gibi İstiklal Caddesinde kalabalığın arasına karışıyorum.Gözlerim kalabalik içerisinde tanıdık yüzler arıyor.Taksim bu konuda süprizlerle dolu.İlkokul arkadaşından, eski sevgilinize kadar herkesle karşılaşma ihtimalinizi barındıran bir yürüyüş bu.Biraz şanssızsanız eski sevgilinizi biriyle elele tutuşuyorken bile görebilirsiniz.Kendine güveni simgeleyen sahte bir gülücük ile görmemezlikten gelip yanlarından geçme konusunda başarılıyım.Öyle ya.. yanyana gelip ne konuşabilirsiniz ki? Zamanında onun için atan kalbinin, dokunduğun teninin şuan elini tuttuğun adam tarafından hükmedildiğini bilmek gerçeğinden kaçmanın kolay yolu bu.

Eskiden olsa bu durum canımı sıkar bütün gecemi rezil ederdi.Hatta ikisini gördüğüm o an; bir fotoğraf karesi olarak, hafızama kazınır.Sonraki günlerde tekrar tekrar zihnimde canlanırdı..Bazen bir dostla sohbet konusu...bazen ise içki sofrasında meze olarak kullanılırdı.İnsan bunları sık sık yaşadikça zaman içerisinde duyarsızlaşıyor, tepki vermez bir hale geliyor.Belki de bir çeşit savunma mekanizması bilemiyorum..ama bildiğim bir şey var insan zamanla herşeye alışıyor...

tarifsiz duygu

Bir ayrılık acısını atlatmanın kolay yolunu bulmayı isterdim,bu konuda herkesin söyleyecek bir sözü vardir elbet.kime sorsan yaşadığı bir aşk acısından bahseder.7 yaşındaki ilkokul çocuğu da 70 yaşındaki amca da. O anı yaşarken yeryüzündeki en adaletsiz acının bu olduğuna kanaat getirdim.Hak etmediğim bir şekilde yaşadığım, hak etmediğim bir duygu bu.kaç sabah daha göğsünü delercesine şiddetini hissettiren bu acı eşliğinde uyanmak gerekir? Bütün gece düşünmekten ağrıyan başın ve uykuya muhtaç gözlerin her kapandığında, onunla ilgili bir sahnenin zihnimde canlandığı görüntüleri unutmak ne kadar sürerdi ki? Kaç gece daha göz yaşlarimin ıslattığı yastığın nemini yanaklarımda hissedecektim? O anı yaşarken nefes almamı zorlaştıran ve her aklıma geldiğinde yutkunmamı sağlayan o acının tarifini vermek o kadar zor ki...

Charlie Bite meee




En beğendiğim kısmı; kaşlarını çatıp, sitem dolu bir şekilde charrliieee that really hurtt..demesi.

Ya peki hiç düşündünüz mü? Charlie ve abisi türk olsaydi, yine sitem dolu bir charliee mi derdi?
Belki de anında şiddet uygulardı…
Peki bu şiddetin nedeni? Çocuk düşünce yeri döv, kafasını vurunca duvarı döv.Çocuk da hiç suç yok.Suç, hep başkasında.Büyüyünce de başarısızlıklarına mazeret bulan biri oluyor tabi ister istemez.Çocuk ağlamasın diye bu tarz taktikler geliştiren ebebeyinler, farkinda olmadan çocuğun karakterini nasil etkilediklerini görmüyorlar sanırım?
Benim asıl paylaşmak istediğim; geçenlerde misafirliğe gittiğim bir evde şahit olduğum örnek baba portresi.
Evden dışarı çıkan babanın peşinden çocuk ağlar, kendisiyle gelmek istediğini söyler. Anne ise çocuğu oyalayip, “sizi fark etmeden dışarı çıkın” der.Baba,çocuğu karşısına alır, bak olum şimdi gidicem ama birazdan geri geleceğim merak etme diyerek evden çıkar.-çocuk yine de ağlar tabi-
Baba, yol boyunca beni aydınlatıyor; “Eğer annesi oyalarken ben gitseydim çocuk üzerinde ‘Annem beni kandırdı babam da bırakıp gitti.’ Algısını yaratacaktık” diyerek çocukların güven probleminin daha bu yaşlarda başladığına dikkat çekti.
Kıssadan hisse; çocuk diyip geçmemek lazım, her hareketi yorumlamaları kendilerine göre farklı olabiliyor.Onların düşünce sistemini göre davranmak önemli mirim.

Couch Surfing çıktı mertlik bozuldu.

Herşey Emre’nin beni arayip, “Fransadan 2 bayan arkadaşım var gelip bizde kalacaklar senin için sorun olur mu?” Diye sormasıyla başladı.
Daha cümlesi bitmeden gözümün önünde,istanbulu dolaşırken,gece dışarı çıkmış; içip dağıtırken ki görüntüler belirmeye başladı.Hatta bir ara “önjeee duujjjjj” dediğini bile duydum  Akşam boğazda rakı balık yaparız, Bi gece taksime çıkarız.Hafta sonu sahil veya görmek istedikleri yerler varsa oraları gezdiririz.Ama hafta içi ters ya…malum ofisteyim!!! Neyse onlar gezelerler akşam biz kaldığımız yerden devam ederiz… Evet kurguladım her şeyi…

- “Hayır sorun yok.gelsinler tabi de neyin nesiler?”
bu sorunun altında aslında başarılı mı hatunlar? İş çıkar mı? Soruları yatiyor tabi onunla kafamız aynı olduğundan soruyu ustalıkla analiz edip,

- “Ben yaş tahtaya basmam”
diyip sinsice bir gülüş atıyor.Kendinden o kadar emin ki; direk ikna oluyorum.Ofisten izin alip, gündüzleri de hatunlarla takılayım diye düşünmeden edemiyorum.
Neyse efendim.gün gelip çatıyor pazar günü eve bir geliyorum ki.. Fransız 2 misafirimiz evdeler… Salona girmemle beynimden vurulmam bir oluyor.Hani başımdan aşağı kaynar sular döküldü diye bir deyimimiz var ya? İşte o an ne demek olduğunu bizzat yaşadım
Emre’nin, 2 fransız bayan arkadaşım dediği; aslinda gömmeyi unuttukları 2 adet teyze.gençGösteren 51 yaşında :/ diğerinden bahsetmiyorum bile.

-“Emre bunlar ne ? hani yaş tahtaya basmazdın?”
Neyse olan olmuş.Biz de her turistle yapılacak sohbeti yaptık.Biraz İstanbul..Biraz siyaset…Ben de Fransa’da şuralara gitmiştim diyip yavaştan evi teslim ettik.
Evi anlatırken (kettle’ın fişini takılı bırakmayın, akşam 9-10 civarı apartman görevlisi gelir çöpleri ister, korkmayın…sadece çöpleri kapıya birakin.Evden çıkarken şofbeni kapatın vs) biz evde kalmayacağız :/ bunu diyince sizi rahatsız etmeseydik, hem kahvaltı hazırlardım güzel Fransız yemekleri de yaparim –nereye yapıyorsun? Tek gözlü elektrikli bir ocak var doğru dürüst tencere takımımız bile yok- neyse keşke biraz giderleri olsaydi da hayallerim böylece yıkılmasaydı.
Neyse o haftayı komple annemlerde aile saadeti eşliğinde geçirdim. Eve döndüğümüz de ise Masanın üzerinde teşekkür notu bulduk.
O hafta sonu biraz alkol ile Emre’nin ağzı çözüldü.Couch Surfing’den iletişime geçmişler.Emre siteye yeni takilmaya başlamış.Olumlu comment yapar da referans olurlar diye geri çevirmemiş.Aslında pek bi yararlı site.Sen gidiyosun, onlar geliyor..Kalacak yer sorunu yok.Gezdirip tozduranlar… ama misafirlerin yaşını doğru seçmek lazimmiş :)

Scuba Diving

Bugun 20. Dalışımı tamamlamış bulunmaktayim.
İlk dalış zamanlarımda sürekli sorular sorup, yeni bir şeyler öğrenmeye çalışırdım.Nerede dalışla ilgili bir şeyler konuşulsa araya sızardım.Zaten dalış teknesinde de büyük derbi, siyaset veya Avrupa birliği sohbetleri olmaz.Herkes ama herkes bi şekilde dalışla ilgili anılarını anlatır ya da kulaktan dolma bilgileri sohbet mezesi yapar.Nerdeyse her cümle ”Bi keresinde” diye başlar veya yeni başlayanlara “şuan bu normal 3-5 dalıştan sonra toparlarsın” diye devam eder.Bugun kurduğum cümlelere bakiyorum da ben de bu çarkın bir dişlisi olmuşum; “4.dalıştan sonra artik kendiniz ve ekipmanlarınızla olan aşinalığınız pekişir ve etrafa dikkat etmeye başlarsınız işte o zaman keyif alırsınız” Bu cümleleri bugün ben kurdum zaten bana da söylenmişti..Belirli bir süre üzerimde tutup, yenilere devretmiş oldum.Evet ben olmuşum beyler.
“Sualtı dünyası”, Bu tamlama çok kullanılır ama cidden öyle bir dünyanın var olduğunu aşağı inince anlıyor insan.O dünyanın güzelliklerine şahit olmak elbette biraz sabır ve pratik istiyor.Sonuçta gündelik hayatta kullandığın 5 duyu organını alıştığın şekilde kullanamıyorsun.En tuaf gelen, suyun altında nefes alip vermek.Bu insanin psikolojisine ters bi kere.Bu nedenle istem dışı nefes tutmaya çalışmak zamanla atlatılan bir alışkanlık.İşitme organın, görüş yeteneğin ve hareket kabiliyetin oldukça kısıtlı.Oraya ait olmadığın aşikar.Ait olanları izlemek ise her şeye değer.Cidden ilahi bir gücün bu güzelliklikleri yarattığını inanmana neden oluyor.İnançlı bir birey oluyorsun.

Dalış esnasında eğer ekipmanlarla ilgili bir sorununuz yoksa (ki varsa sürekli sıkıntılı ekipmana aklınız takilir örn.Maske su aliyordur,ahtapot hafiftan hava kaçırıyordur.Ağırlıkla ilgili sorununuz vardir yüzelliliği iyi ayarlamamamışsınızdır vs) aklınız kendi güvenliğinize takilir.Şuan kaç metredeyim, şuan bi şey olsa kendimi yukarı atip kurtarabilirmiyim? Yanımdaki buddyim müdehale edebilir mi? Cenabetmiydim? Yok lan duş almiştim vs. gibi şeyler geçer :)

Bence ölmeden önce yapılması gereken işler listesinde olması gereken bir aktivite.Yapılmasını öneririm :)

Sevgiler

23.07.2011